Günceden 55/...
Takvim değişti, hayatımızdaysa değişen fazla bir şey yok. Yalnızca endişe ve korku dün geceden beri daha çok yer etti içimize. Hepimizin barış, huzur dilediği yeni yıl büyük bir faciayla geldi. Nereye gitti o kadar dilek, dua... İnanması zor ama çocuklara hediye veren düşsel bir kahramanın eline kalaşnikof tutuşturdular.
Yılın en güzel zamanıdır yılbaşı; her yer ışıl ışıl parlar, hayat canlanır, hoşgörü daha görünür olur, herkesin umudu vardır gelecekten. Yılın ilk günü rehavet kokar, keyif ve huzur vardır. Sokaklar da sakindir, insanlar da. Oysa bu yıl acı, öfke, gözyaşı sindi üzerimize. Nasıl unuturuz bu günü. Artık hiçbir yılbaşı eskisi gibi olmayacak. Bir sürü söz söylesek, parmakla göstersek sorumluları, sorumsuzları bulup üzerlerinde tepinsek ne olur? Hangi eylem kaybettiklerimizi geri getirebilir? Nasıl akar "1 Ocak" sayfasının üzerindeki kan kırmızısı?
Acımız gittikçe katmerleniyor. Her saldırı sonrası daha suçlu hissediyoruz kendimizi sevdiklerimize bir kez daha sarılabildiğimiz için. Etrafımızda ağulu bir duman, nefessiz bırakıyor, yoruyor, eziyor... Böyle işte.
Tanıdığım kimseyi kaybetmemiş olsam da...
Üzerimde taşıyamayacağım ağırlıkta bir yük...
Ne yapacağımı bilemeden, elimi kolumu nereye koyacağımı bulamadan, zihnimden geçen düşüncelerin ucunu tutamadan oturuyorum.
İçimde tıp tıp tıp damlayan bir öfkeyle susuyorum.
Çaresizliklerime, mecburiyetlerime isyan edesim var, sabrediyorum.